İnsanlar arasında güven, sevgi, hoşgörü…
önce selam ile başlar. Selam nedir? Selam, emniyet, huzur, selamet, sağlık,
barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluştur. Selam vermek, bir kimseye yapılacak
en güzel duadır. "Önce selam sonra kelam" diye buyuruyor efendimiz.
Önce güven ver karşındakine sonra güven duy der gibi. "Müslüman, elinden
ve dilinden emin olunan kişidir" hadisinde de vurgulandığı gibi. Önce
insanları, senden bir zarar gelmeyeceğinden emin kıl sonra insanlardan sana bir
zarar gelmeyeceğinden emin ol. İnsanın dost olduğunun nişanesidir selam. Boş
bir yere girdiğimizde melekutu, kabir ziyaretlerinde meftaları selamlamamız
tavsiye edilir, bizi kimsenin görmediği yerde dahi eman sahibi olmamız için.
Tarihe dost olmalıyız diyor üstad. Biz en
çok tarihe dost olamadık. Bir yandan silip atmak isteyenlerimiz olduğu gibi
tarihimizi en olmadık şekilde abartıp yüceltmeye çalışanlarımız da var. Diğer
yandan batılıların savaş meydanında yapamadıklarını bizlere masa başında
yapmaya çalışanlar var. Bir kez olsun kendine "imparatorluk" demeyen
Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye'yi bizlere sömürgeci bir devletmiş gibi yutturmak
isteyenler… Bazı kendini bilmezlerin onları desteklercesine yıllarca ders
kitaplarında Sultan-ı Seniyye’yi imparatorluk olarak yansıtmaları. Bunlar hep
tarihimize dost olamayışımızdan. İyisiyle kötüsüyle bizimdir deyip kabul
edemeyişimizden. Kendi olamayan başka kimliklerde hep eğrelti durur ve
kullanılmaya müsait olur.
Bu yüzdendir kendine dost olmalı insan.
Eksikleriyle kabullenmeli kendini. Hatasını bilip çözüm üretmeli. Hatalarından
dönmek için yollar aramalı. Aramakla bulunmaz der Beyazıt-ı Bestami ancak
bulanlarda arayanlardır. Kendini keşfe çıkan insan, buldukça huzura erer.
Kendini bildikçe Rabbini bilir, Rabbini bilen kendini. Mutasavvıf ve mütefekkir
yazar Sâmiha Ayverdi der ki “Bu alemde kendi kendinin cahili olana, kendinden
büyük düşman, kendi kendini bilene de kendinden sadık dost var mıdır?”
Coğrafyaya dost olmak. Sadece yaşadığı
toprakları kendi coğrafyası sanmak. İnsanlığın nefes aldığı her bir karışı
coğrafyamız sayacakken bir metrekarelik yerleri başka coğrafyalardan gelen
insanlara çok görmek. Maliki olmadığımız mekanlara taparcasına bize sığınan
insanları sığdırmaz etmek. Muhacire sahip çıkan Ensar’ı unutmak. Dost olmayı
unutmak. Tek göz odasını, kazancının yarısını ve sofrasını tereddütsüz
paylaşmak nedir onu unuttuk.
Kendimize dost olmalıyız. Müslüman
coğrafyasına dost olmalıyız. Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmi değil tüm
Müslümanları ifade ediyor. Hal böyle iken biz, Müslümanların yaşadığı tüm
coğrafyalara dost olmalıyız. Ayrıştıran değil birleştiren olmalıyız.
“Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” diyen efendimizin buyruğu
neydi onu hatırlamalıyız. Dostumuzun derdini dert bilmeli, gerektiğinde onunla
ağlamalı onun derdi için çabalamalıyız. Şairin dediği gibi “gözyaşıymış insanın
insana raptolduğu cevher”. Gözyaşlarımızdır bizleri birbirine bağlayan. Bu
cevheri kaybetmemeliyiz.
Her geçen gün yaşanan olaylar
sebebiyle gençlikten ümit kesen bir kesim olduğu gibi kendinden ümidi olmayan
bir nesil de yetişiyor. Aşksız ve şevksiz ruhlar kimin yüreğinde ateşler
yakacak, kimlere yol gösterecek. Şikâyete hakkımız yok. Bize düşen çalışmaktır
ancak. Aşk varsa ruhumuzda bunu gelecek nesillere taşıyıp ruhları yakmakla, aydınlatmakla
vazifeliyiz. Sahip olduklarımız ne ise onun şükrüdür paylaştıklarımız.
Üstad Mehmet Akif'in şu mısraları kulağımıza küpe, gönlümüze mühür olmalı.
“Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!”
Ümidi Allah olanın ye’si olmaz. Gönlünde aşk olan adama tembellik yakışmaz,
uyku tutmaz.
Kötülük
her zaman her devirde vardı. Düşmanlık, kin ve nefretin kol gezdiği, taşına
toprağına güvensizliğin sindiği Yesrib şehri kötülüklerle doluydu. İşte bu
karmaşada, bazılarının gönlünde gelecek için ümit yeşermeye başlamıştı. Küfre,
zulme dur diyecek gençlik geliyor ve yetişiyordu. Allah'ın koyduğu düzen ve
intizam ile küfrün hâkim olduğu tüm beldeler aşk ile yanan yürekler sayesinde
huzur ve esenliklerle doldu.
Not: Fethi Gemuhluoğlu'nun "Dostluk Üzerine" adlı konuşması üzerine yazılmış bir denemedir.