21 May 2018

BİR ÇIKMAZ SOKAK


Mekân: Bembeyaz bir oda. Bir yatak ve içi boş bir çerçeve
Zaman: Akşamüzeri
Konu: İç dökümü

Odanın içinde hortum oluşturacak derecede hızla yürüyerek bir daire çiziyor ve sanki kalabalığa seslenir gibi gür bir sesle konuşuyordu. Anlatıyordu. Kendini, ailesini ve bu hale nasıl geldiğini…
Saçma diyordu. Her şey çok saçma. Bu hale nasıl geldiklerini anlamlandıramıyor, eşinin ondan bir türlü memnun olamayışına her yaptığı şeyde onu suçlamasına dayanamıyordu.
Ne iyi bir eş ne iyi bir anne ne de iyi bir gelin olmuştu eşine göre. Bazen eşine ve çocuklarına karşı ihmalkârlıkları olmuştu belki ama annesine karşı böyle bir şey söz konusu bile olamazdı. Eşinin annesi evlerine ziyarete geldiği zaman veya onlara gittiklerinde bir dediğini iki etmezdi. Şikâyet etmesinin sebebi hep kendi vurdumduymazlığıydı aslında. İşten eve gelir yemekte zar zor ağzından bir iki laf çıkar ve sonrasında televizyon karşısında uyuya kalırdı. Ne kadının halini hatırını sorar ne de çocuklarıyla ilgilenirdi. Adama sorsanız çalışıp evin geçimini sağlaması, onları kimseye muhtaç etmemesi ilgilendiğini göstermesi için yetmiyor muydu? Hemen hemen her gün böyle geçiyordu. Ama yine de şikayetçi olan hep kendisiydi. Evleri birazcık dağınık olsa hemen eşine karşı laf vurmalara başlar onun onurunu kırmaya çalışırdı. Halbuki bu dağınıklık kış mevsimi olmasından dolayı çamaşırların evin içerisinde kurutulmasından kaynaklanıyordu. Kadın çamaşırları yıkamasa evin içinde çamaşır kurutma gereği olmayacaktı aslında. Ama bir kıyafetleri eksik olsa yine suçlu o oluyordu. Ne yapsa kabahat olan bir evde yaşamak git gide güçleşiyordu.
Bir de bunların üzerine eşinin zamansız ve düşüncesiz istekleri eklenince hayatı daha da çekilmez bir hal almıştı. Eşi yeni tayin gelen müdürünü evkerine yemeğe almak istediğini söylüyordu uzun zamandan beri. Kadın kış mevsimi geçtikten sonra yemeğe çağıralım diye bekletiyordu kocasının bu isteğini. Çünkü kışın tek bir odada oturuyorlar ve ikiz oğullarına özellikle de misafirler varken sahip çıkmak pek de kolay olmuyordu. Ki kimse olmadığı zaman bile baş edemiyordu. Adam karısının bu yemeği istememesinin sebebini onun kurslarına ve arkadaş gezmelerine engel olacağı için istemediğini düşünüyordu. 'Sen gezmelerine kursuna ayırdığın vakitten biraz da bize ayırsan hiç sorun olmaz bu davet' diye ısrar ediyordu. Çocuklarının yaramazlıklarını bilmiyormuş gibi bir de. Kadın artık dayanamamış ve okacakların sorumlusu ben değilim diye düşünüp kabul etmişti.
Akşama mükemmel bir hazırlık yaptı. Yemekte bir kuş sütü eksik derler ya o derece eksiksiz mükellef bir sofra ve çay içinde ayrı ayrı tatlı ve tuzlu ikramlıklarını hazırladı. Hatta bir şey unuturum endişesiyle misafirleri gelmeden yemek masasını bile hazırladı. Oğullarını da gidip gelip tembijliyordu ki yaramazlık yapmalarını biraz azaltabilirse ne mutlu ona idi. "Bak bu gele babanızın müdürü. Eğer yaramazlık yaparsanız müdürü babanıza küser, onunla da bir daha arkadaş olmaz" diye uyarıyordu. Sakin bir ortam sağlayabilseydi eğer huzur içinde tamda istedikleri gibi bir yemek yiyebilirleedi. Beş yaşındaki çocuğa ne kadar laf anlatabilirsen o kadar anlatmıştı. Ama çocuklarında ayrı bir yaramazlık ve enerji potansiyeli vardı sanki. Sabahtan akşama kadar kreşi birbirine kattıkları yetmiyormuş gibi birde akşam uyanana kadar evde at koşturuyorlardı. Hatta bir ara onlara enerji veren her türlü yiyeceği yedirmemeyi düşündü ama gelişme çağında oldukları için kıyamamıştı. Yeter ki sağlıklı olsunlardı razıydı sabahtan akşama kadar arkalarında koşturmaya. Oğulları anlamış gözlerle 'tamam' diyorlardı ama anladıklarını hiç sanmıyordu.
Akşam misafirleri gelmişti. Eşinin müdürü, hanımı ve kendi oğullarının yaşında bir erkek çocuğu. Kadın çocuğu görür görmez ‘eyvah’ dedi. Çünkü oğulları kendilerine bir arkadaş gördüklerinde kesinlikle yerlerinde duramıyorlardı. Ki düşündüğü gibi de oldu. Ev sahipleri ve misafirler yemeğe geçince çocuklar evin içinde futbol oynamaya başladılar. Ve kadının bugün için özel çıkardığı çeyizlik Kristal vazoyu kırmasınlar mı? Onun ardından bir ‘goolll’ bağırışları. Kadın ‘oldum olası neyi sevmediysem onlar da hep çocuklarımda var.’ diye düşündü. Bu futbol da onlardan birisiydi. Çocuklar vazoyu kale direği yapmışlar ve o direğe çarparak gol atmışlarmış güya. Kadın ya sabır çekiyordu. Gözleriyle yiyordu ama anlayan kimdi tabi. Ortalığı temizleyip çocukları da masaya oturttular. Belki gözlerinin önünde olurlarsa yaramazlık yapmazlardı. Bu sefer de ben onu yemem ben bunu yemem davası gütmeye başladılar. Önlerine istedikleri yemeklerden koyup biraz olsun seslerini kesebilmişti. Adam pişkin bir sırıtkanlıkla ‘Bir şey olmaz canım. Üzülme hanım ben sana yenisini alırım’ diye müdürünün yanında anlayışlı kocayı oynuyordu. ‘Ya tabii alırsın bundan öncekileri nasıl almadığın gibi’ diye iç geçirdi kadın gülümseyerek.
Yemekler yendi. Sofra toplandı. Kadın çocukların odasının kaloriferinin derecesini önceden yükseltmişti ki çocuklar orada oyun oynarlarken çaylarını rahatlıkla içebilirlerdi. Leziz bir yemekten sonra çay için hazırladığı ikramlıkları da gören müdür mest olmuştu adeta. Çok memnun kaldığı ilk geldiğindeki sessiz sakin adamın gidip yerine espriler yapan birinin gelmesiyle belli olmuştu. Adamın bu hal karşısında göğsü kabarmış olmalı ki eşinin övmeye başlaması kadını hayretler içerisinde bırakıyordu. Ömrü hayatında doğru düzgün bir çift güzel söz söylememiş adam şimdi müdürüne karısını övüyordu. Sohbet iyice koyulaşmış çaylar içiliyordu ki çocukların odasından gelen gürültü bu güzel sohbeti böldü. Kadın ‘ben bakarım’ deyip odaya girdiğinde gözlerine inanamadı. Oğulları misafir çocuğu ortalarına almış dövüyorlar. Ellerinden zor kurtarabildi. Çocuk da o can havliyle içeriye kaçıp annesinin  kucağına sığındı.  Kadın kimlere sığınsındı. İçeride akşamdan beri her hareketiyle ağzını açık bırakan oyuncu kocasına mı yoksa bu ne durdan ne de sustan anlayan oğullarına mı? Müdürün hanımı sinir oldu tabi. ‘Saat de geç oldu hadi kalkalım’ demez mi? Adam tutuşma birden. Müdürünün üzerinde böyle bir intiba bırakarak gönderemezdi. ‘Efendim kusura bakmayın. Bizim oğlanlar böyle.’ Müdürden yüz bulamayan adam çocuğa sırnaşmaya başladı. ‘Gel  şunu vereyim sana bunu vereyim. Ben onların kulaklarını çekerim.’ Tabi müdürün ve eşinin keyfi kaçtı. ‘Çok yaramaz yetiştirmişsiniz bunları efendim. Sahip çık bunlara’diye tembihi de alınca adam iyice bozuldu. ‘Kalkalım’ deyip gittiler.
Kadın her zamanki sakinliğini koruyarak etrafı topladı. Çocuklarını yatırdı ve mutfağını toplamaya koyuldu. Adamda kadının peşinde fır dönüyordu. ‘Ya müdürü iş yerinde de böyle soğuk yaparsa? O çok önemli sicil notunu düşük verirse. Terfisi tehlikeye girerse…’ diye kendini de yedi karısını da. Kadın ‘Ben sana demiştim’ deyip haklılığını bir kez daha kanıtlamanın tam sırası olduğu halde tek laf etmiyor, alttan alıyordu. Ama kocası üzeerine gelip ‘bir şey söylesene’ deyince ‘iyi geceler’ deyip yattı.
Ailesinin fotoğrafının olduğunu düşündüğü boş çerçeveyi gösterip “Ben çocuklarımı da sevgili kocamı da çok iyi tanıyorum ama onlar beni hiç anlamadılar. İlk zamanlar bekliyordum ama sonra hiç sorun etmedim beni anlamıyorlar diye. Onlar beim ailem, öyle kabul ettim. Gidip başkasına anlatmadım evimde olup biteni,. Ne kocamı çekiştirdim arkadaşlarıma ne de çocuklarımdan bir gün bile şikayet etmedim. Hep içime attım. Ama evde kalıp düşüne düşüne kendimi yememek için çeşitli kurslara katıldım hep. O bile gözlerine battı. Bende bir süre dayandım itirazlarına ama sonra bırakmak sorunda kaldım. Sonra işte olan oldu evde de. O sabırlı anlayışlı kadın gitti yerine asabi ve çekilmez bir kadın geldi. Eskiden dört dörtlük işleyen ev düzenim bozuldu. Bir çıkmaz sokağa girmiştim artık dönülmez. Kafamdaki düşünceleri dağıtacak bir uğraşım kalmayınca elimde, bende kendimi dağıttım.”
Sonra mı ne oldu? Işte burası…
Bu bembeyaz oda onun huzur hanesi...
                                              

NOT: bu öykü aşkar dergisinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder