Mekân: Bembeyaz bir oda. Bir yatak ve içi boş bir çerçeve
Zaman: Akşamüzeri
Konu: İç dökümü
Odanın içinde hortum oluşturacak
derecede hızla yürüyerek bir daire çiziyor ve sanki kalabalığa seslenir gibi
gür bir sesle konuşuyordu. Anlatıyordu. Kendini, ailesini ve bu hale nasıl
geldiğini…
Saçma diyordu. Her şey çok saçma.
Bu hale nasıl geldiklerini anlamlandıramıyor, eşinin ondan bir türlü memnun
olamayışına her yaptığı şeyde onu suçlamasına dayanamıyordu.
Ne iyi bir eş ne iyi bir anne ne
de iyi bir gelin olmuştu eşine göre. Bazen eşine ve çocuklarına karşı
ihmalkârlıkları olmuştu belki ama annesine karşı böyle bir şey söz konusu bile
olamazdı. Eşinin annesi evlerine ziyarete geldiği zaman veya onlara
gittiklerinde bir dediğini iki etmezdi. Şikâyet etmesinin sebebi hep kendi
vurdumduymazlığıydı aslında. İşten eve gelir yemekte zar zor ağzından bir iki
laf çıkar ve sonrasında televizyon karşısında uyuya kalırdı. Ne kadının halini
hatırını sorar ne de çocuklarıyla ilgilenirdi. Adama sorsanız çalışıp evin
geçimini sağlaması, onları kimseye muhtaç etmemesi ilgilendiğini göstermesi
için yetmiyor muydu? Hemen hemen her gün böyle geçiyordu. Ama yine de şikayetçi
olan hep kendisiydi. Evleri birazcık dağınık olsa hemen eşine karşı laf vurmalara
başlar onun onurunu kırmaya çalışırdı. Halbuki bu dağınıklık kış mevsimi
olmasından dolayı çamaşırların evin içerisinde kurutulmasından kaynaklanıyordu.
Kadın çamaşırları yıkamasa evin içinde çamaşır kurutma gereği olmayacaktı
aslında. Ama bir kıyafetleri eksik olsa yine suçlu o oluyordu. Ne yapsa kabahat
olan bir evde yaşamak git gide güçleşiyordu.
Bir de bunların üzerine eşinin
zamansız ve düşüncesiz istekleri eklenince hayatı daha da çekilmez bir hal almıştı. Eşi yeni tayin gelen
müdürünü evkerine yemeğe almak istediğini söylüyordu uzun zamandan beri. Kadın
kış mevsimi geçtikten sonra yemeğe çağıralım diye bekletiyordu kocasının bu
isteğini. Çünkü kışın tek bir odada oturuyorlar ve ikiz oğullarına özellikle de
misafirler varken sahip çıkmak pek de kolay olmuyordu. Ki kimse olmadığı zaman
bile baş edemiyordu. Adam karısının bu yemeği istememesinin sebebini onun
kurslarına ve arkadaş gezmelerine engel olacağı için istemediğini düşünüyordu.
'Sen gezmelerine kursuna ayırdığın vakitten biraz da bize ayırsan hiç sorun
olmaz bu davet' diye ısrar ediyordu. Çocuklarının yaramazlıklarını bilmiyormuş
gibi bir de. Kadın artık dayanamamış ve okacakların sorumlusu ben değilim diye
düşünüp kabul etmişti.
Akşama mükemmel bir hazırlık yaptı. Yemekte bir
kuş sütü eksik derler ya o derece eksiksiz mükellef bir sofra ve çay içinde
ayrı ayrı tatlı ve tuzlu ikramlıklarını hazırladı. Hatta bir şey unuturum
endişesiyle misafirleri gelmeden yemek masasını bile hazırladı. Oğullarını da
gidip gelip tembijliyordu ki yaramazlık yapmalarını biraz azaltabilirse ne
mutlu ona idi. "Bak bu gele babanızın müdürü. Eğer yaramazlık yaparsanız
müdürü babanıza küser, onunla da bir daha arkadaş olmaz" diye uyarıyordu.
Sakin bir ortam sağlayabilseydi eğer huzur içinde tamda istedikleri gibi bir
yemek yiyebilirleedi. Beş yaşındaki çocuğa ne kadar laf anlatabilirsen o kadar
anlatmıştı. Ama çocuklarında ayrı bir yaramazlık ve enerji potansiyeli vardı
sanki. Sabahtan akşama kadar kreşi birbirine kattıkları yetmiyormuş gibi birde
akşam uyanana kadar evde at koşturuyorlardı. Hatta bir ara onlara enerji veren
her türlü yiyeceği yedirmemeyi düşündü ama gelişme çağında oldukları için
kıyamamıştı. Yeter ki sağlıklı olsunlardı razıydı sabahtan akşama kadar
arkalarında koşturmaya. Oğulları anlamış gözlerle 'tamam' diyorlardı ama
anladıklarını hiç sanmıyordu.
Akşam misafirleri gelmişti. Eşinin müdürü,
hanımı ve kendi oğullarının yaşında bir erkek çocuğu. Kadın çocuğu görür görmez
‘eyvah’ dedi. Çünkü oğulları kendilerine bir arkadaş gördüklerinde kesinlikle
yerlerinde duramıyorlardı. Ki düşündüğü gibi de oldu. Ev sahipleri ve
misafirler yemeğe geçince çocuklar evin içinde futbol oynamaya başladılar. Ve
kadının bugün için özel çıkardığı çeyizlik Kristal vazoyu kırmasınlar mı? Onun
ardından bir ‘goolll’ bağırışları. Kadın ‘oldum olası neyi sevmediysem onlar da
hep çocuklarımda var.’ diye düşündü. Bu futbol da onlardan birisiydi. Çocuklar
vazoyu kale direği yapmışlar ve o direğe çarparak gol atmışlarmış güya. Kadın
ya sabır çekiyordu. Gözleriyle yiyordu ama anlayan kimdi tabi. Ortalığı
temizleyip çocukları da masaya oturttular. Belki gözlerinin önünde olurlarsa
yaramazlık yapmazlardı. Bu sefer de ben onu yemem ben bunu yemem davası gütmeye
başladılar. Önlerine istedikleri yemeklerden koyup biraz olsun seslerini
kesebilmişti. Adam pişkin bir sırıtkanlıkla ‘Bir şey olmaz canım. Üzülme hanım
ben sana yenisini alırım’ diye müdürünün yanında anlayışlı kocayı oynuyordu.
‘Ya tabii alırsın bundan öncekileri nasıl almadığın gibi’ diye iç geçirdi kadın
gülümseyerek.
Yemekler yendi. Sofra toplandı. Kadın
çocukların odasının kaloriferinin derecesini önceden yükseltmişti ki çocuklar
orada oyun oynarlarken çaylarını rahatlıkla içebilirlerdi. Leziz bir yemekten
sonra çay için hazırladığı ikramlıkları da gören müdür mest olmuştu adeta. Çok
memnun kaldığı ilk geldiğindeki sessiz sakin adamın gidip yerine espriler yapan
birinin gelmesiyle belli olmuştu. Adamın bu hal karşısında göğsü kabarmış
olmalı ki eşinin övmeye başlaması kadını hayretler içerisinde bırakıyordu. Ömrü
hayatında doğru düzgün bir çift güzel söz söylememiş adam şimdi müdürüne
karısını övüyordu. Sohbet iyice koyulaşmış çaylar içiliyordu ki çocukların
odasından gelen gürültü bu güzel sohbeti böldü. Kadın ‘ben bakarım’ deyip odaya
girdiğinde gözlerine inanamadı. Oğulları misafir çocuğu ortalarına almış
dövüyorlar. Ellerinden zor kurtarabildi. Çocuk da o can havliyle içeriye kaçıp
annesinin kucağına sığındı. Kadın kimlere sığınsındı. İçeride akşamdan beri
her hareketiyle ağzını açık bırakan oyuncu kocasına mı yoksa bu ne durdan ne de
sustan anlayan oğullarına mı? Müdürün hanımı sinir oldu tabi. ‘Saat de geç oldu
hadi kalkalım’ demez mi? Adam tutuşma birden. Müdürünün üzerinde böyle bir
intiba bırakarak gönderemezdi. ‘Efendim kusura bakmayın. Bizim oğlanlar böyle.’
Müdürden yüz bulamayan adam çocuğa sırnaşmaya başladı. ‘Gel şunu vereyim sana bunu vereyim. Ben onların
kulaklarını çekerim.’ Tabi müdürün ve eşinin keyfi kaçtı. ‘Çok yaramaz
yetiştirmişsiniz bunları efendim. Sahip çık bunlara’diye tembihi de alınca adam
iyice bozuldu. ‘Kalkalım’ deyip gittiler.
Kadın her zamanki sakinliğini koruyarak etrafı
topladı. Çocuklarını yatırdı ve mutfağını toplamaya koyuldu. Adamda kadının
peşinde fır dönüyordu. ‘Ya müdürü iş yerinde de böyle soğuk yaparsa? O çok
önemli sicil notunu düşük verirse. Terfisi tehlikeye girerse…’ diye kendini de
yedi karısını da. Kadın ‘Ben sana demiştim’ deyip haklılığını bir kez daha
kanıtlamanın tam sırası olduğu halde tek laf etmiyor, alttan alıyordu. Ama
kocası üzeerine gelip ‘bir şey söylesene’ deyince ‘iyi geceler’ deyip yattı.
Ailesinin fotoğrafının olduğunu düşündüğü boş
çerçeveyi gösterip “Ben çocuklarımı da sevgili kocamı da çok iyi tanıyorum ama
onlar beni hiç anlamadılar. İlk zamanlar bekliyordum ama sonra hiç sorun
etmedim beni anlamıyorlar diye. Onlar beim ailem, öyle kabul ettim. Gidip
başkasına anlatmadım evimde olup biteni,. Ne kocamı çekiştirdim arkadaşlarıma
ne de çocuklarımdan bir gün bile şikayet etmedim. Hep içime attım. Ama evde
kalıp düşüne düşüne kendimi yememek için çeşitli kurslara katıldım hep. O bile
gözlerine battı. Bende bir süre dayandım itirazlarına ama sonra bırakmak
sorunda kaldım. Sonra işte olan oldu evde de. O sabırlı anlayışlı kadın gitti
yerine asabi ve çekilmez bir kadın geldi. Eskiden dört dörtlük işleyen ev
düzenim bozuldu. Bir çıkmaz sokağa girmiştim artık dönülmez. Kafamdaki düşünceleri
dağıtacak bir uğraşım kalmayınca elimde, bende kendimi dağıttım.”
Sonra mı ne oldu? Işte burası…
Bu bembeyaz oda onun huzur hanesi...
NOT: bu öykü aşkar dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder