"Biliyorum hepsi yok olacak, bir rüzgâr esip hepsini savuracak, hiç biri gerçek değil, hepsi bir eğlence, sarayda ipeklerin üstünde otururken hayalen ellerimle toprağı avuçluyorum, un ufak olup dağılmış kemikleri ve arzuları... Hamdediyorum, bunu görebilme kabiliyeti de benden değil çünkü, görünmemek. Hamdediyorum. Onlarca insanın nazarları üstümdeyken ben, saklanmak istiyorum, görünmemek. Bir mağara bulmak, bir Hira, karanlığa bakmak. Orada kalmayı istiyorum hep amma ne mümkün? "
"Aklım, fikrim, rüyam o kaybettiğim musikiyi arıyor. Hemen şimdi, derinlerde değil şuracıkta, çınlıyor kulaklarım dalga dalga o nağme içimde kabarıyor, bulacağım, yakalayacağım onu, ateşten alıp kalıba dökeceğim. Uzanıyorum yakalamak için ama bir kuş, bir kelebek olup uçup gidiyor yine... Kar taneleri gecenin karanlığında savruluyor, kargaşayla, düzensiz. Arıyorum, günlerdir kandan aldığım zevke tövbe ederek, iç çekerek arıyorum."
"Yaramı dağlayacak musikiyi bulamadan, çini duvarlar arasında, has bahçelerde, güller arasında, içimde gezen akacak yer arayan, lav ırmağıyla yaşamak. Duyuyorum, işte orada ipekten bir tütün ardında harfler. Elimi uzatıyorum, gönlümü, varmak için o söze, lav ırmağı boğazıma kadar yükseliyor. Sadece aradığım o sözü değil bütün sesleri kaybediyorum, duyamıyorum. tuttuğum bütün nefesleri bırakıyorum "Hu..." Ateş ummanında bir dal arıyorum tutunacak "Essalatu vesselam aleyke ya seyyidina Ya Rasullallah..." O kendini de sözlerini de bulamadığım beni kurtaracak musiki yine önce usul usul, sonra da taştan taşa atlayıp çağıldıyarak akıyor. Bir girdap olup içine çekiyor beni. Nasıl bulacağım, nasıl söyleyeceğim, kıpkızıl akan, kor kor yananı? Hangi kalıba dökeceğim? Feryat etmek istiyorum yan hücremdeki Mustafa gibi, kubbeleri çınlatmak. Sadece küçük bir soluk duyuluyor benden "Ya Hak..." işte o kadar. Ara Mustafa Çelebi, bıkma Mustafa Çelebi, bul Mustafa Çelebi, yılma Mustafa Çelebi..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder