12 Mar 2014

|| inşirah kantininde... || idris ekinci





|| bir teselli ver || hüseyin karacalar


...
Şimdi demek istedim ki bir ağacın gölgesinde beklemek Şimdi uzun geliyor değil mi oysa birazdan Şimdi bir gürültü kopacak çınardan çamdan akasyadan Şimdi sur sesi gibi mi kulağınızda uğuldayan hissettiniz mi? Şimdi betiniz benziniz atacak şimdi gardını alacak gövdeniz Şimdi yer değiştirecek kalbinizle beyniniz Şimdi tercih et tercih et peşin mi taksit mi? Şimdi bankalar faiz oranları krediler mi yoksa Şimdi tercih et, fesleğen mi göze mi çöl mü şelale mi? Şimdi soyulmuş bir elmanın yarısı gibi değil Şimdi yarım bırakılmış bir dostluk gibi değil Şimdi filmi yarıda bırakıp çıkmak gibi değil Şimdi ineceğin durağı kaçırmış gibi değil Şimdi kan ter içinde rüyadan uyanmış gibi değil Şimdi akşamüstleri eve dönüşler gibi değil Şimdi şapkanın içinden tavşan çıkacakmış gibi değil Şimdi söyleyeceğim içinize bir kurt düşürdüm değil mi? Şimdi bakkal defteri kapattı kepenkler indirildi bismillah.




9 Mar 2014

|| Gazzali - Kimya'yı Saadet || Al-Ghazali: The Alchemist of Happiness

"İmanı mantıkla nasıl birleştirebiliriz ki? Modern dünyada din dersi bir lüks haline gelmiştir. Bir tarafta sinizm vardır ve mutlakiyeti yoktur.Diğer tarafta ise yanlış anlaşılmış hadisler.Ve din, bazı mezheplerinde radikal ideologlar tarafından gasp edilmiştir.Bu ad altında eziyetlere izin veriliyor neden? Din, kurtuluş anlamına gelmesi gerekirken nasıl bu kadar nahoş bir şey haline geldi? Kafirlik nasıl bu kadar çekici oldu? Nasıl öbür dünyayı veya hayatın daha yüksek bir amacı olduğunu unuttuk? Bu çok korkunç bir durum."

İmam Gazali'nin hayatını anlatan belgesel türü bir film.

İmam Gazali din alimlerinden dersler almak için bir çok yolculuk yapmıştır. Bu yolculukları sırasında karşılaştığı olaylardan da kendine dersler çıkarmıştır. İşte bu yolculuklarından birinde kervana saldıran eşkıyalardan payına düşen :







7 Mar 2014

|| Cyrano de Bergerac || bir film izledim..

bir yanda gerçek savaşın diğer yanda ise sureten çirkin olduğunu düşünen Cyrano'nun içine attığı aşkıyla yaşadığı iç savaşın anlatıldığı müzikal tadında bir film.

son sahne:
koparın alnımdaki defneyi
göğsümdeki gülümü
fakat size rağmen yanımda götüreceğim
öyle bir şey var ki
ve bu akşam çıkınca tanrının huzuruna
selamım mavi eşikten bütün yıldızları süpürüp attığına, yanımda kalacak o.
lekesiz, kötü talihime rağmen
tertemiz kalmış bir şey; bu benim
gururum.




|| siddhartha || hermann hesse

Hermann Hesse'den okuduğum ilk kitap. Bu kitabın bende etkisi çoktur ve Hesse okumalarıma devam etmemin de en büyük sebebidir.                            
   

"Ama onu herkesten çok Govinda,arkadaşı,Brahman oğlu Govinda seviyordu. Siddhartha'nın gözlerini ve yumuşak sesini seviyor, onun yürüyüşünü ve hareketlerindeki kusursuz inceliği seviyor, o ne yapar, ne söylerse hepsini seviyordu ve en çok da aklını, zekasını seviyordu onun, seçkin ve ateşli düşüncelerini, kor gibi yanan iradesini, yüce misyonunu seviyordu."

"Bir hedefi bulunuyordu Siddhatha'nın önünde, tek bir hedef; Arınmış olmak, susamalardan arınmış, istemelerden arınmış, düşlerden, sevinçlerden, acılardan arınmış. Ölerek kendinden arınmış, ben olmaktan çıkmak boşalmış bir yürekle dinginliğe kavuşmak, benliksiz düşünmelerle mucizelere kapıları açmak, işte buydu onun hedefi. Ben tümüyle safdışı bırakılıp öldürüldü mü gönlündeki tüm tutku ve düşüncelerin sesleri kısıldı mı, işte o zaman gözlerini açacaktı en son şey, varlıktaki artık ben olmayan öz, o büyük giz."

"Samanların arasında da aradığı cevabı bulamayan Siddhartha arkadaşı Govinda ile bu düşüncelerini paylaştı.
'Her kim, düşünür derin derin
Atana'ın gömülür derinliklerine
Sözlerle anlatılmayacak kadar büyük
Yüreğindeki mutluluk'
"
" 'Ne sağır ne körmüşüm.' diye geçirdi içinden. 'Anlamını çıkarmak istediğim bir yazıyı okuyan biri, işaretleri ve harfleri küçümsemez, yanılsama, rastlantı ve değersiz bir kabuk diye bakmayıp okur, inceler ve sever onları, her harfi karşısında böyle davranır. Oysa dünya kitabını ve kendi varlığımın kitabını okumak isteyen ben ne yaptım, önceden varsaydığım bir anlam uğruna işaretleri ve harfleri hor gördüm, görüngüler dünyasına yanılsama dedim, kendi gözümü ve kendi dilimi nasılsa var olmuş değersiz nesneler saydım. Olamaz böyle şey, geride kaldı bu, artık uyandım, gerçekten uyandım ve ancak bugün açtım dünyaya gözlerimi."

"Yazmak iyidir, ama düşünmek daha iyi; akıllılık iyidir, ama sabretmek daha iyi."

" 'Sana ne söyleyebilirim ki, saygıdeğer kişi?' diye cevap verdi Siddhartha. 'olsa olsa kendini aramaya fazla verdiğini mi? Aramaktan bulma fırsatını bir türlü yakalayamayacağını mı?'
'Nasıl yani?' diye sordu Govinda.
'Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çoğu zaman, bir türlü bulmasını beceremez
 dışarıdan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz, çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak. Sen, ey saygıdeğer kişi, belki gerçekten arayan birisin, çünkü amacının peşinde koştuğundan hemen gözünün önündeki bazı şeyleri görmüyorsun."

"'Evet' dedi Siddhartha, 'bazı düşünceler gelişti kafamda, bazı bilgilere ulaştım zaman zaman. Kimi vakit bir saat ya da bir gün gibi bir süre bazı bilgilere ulaştığımı hissettim, insan yaşamı yüreğinde hissederse, onun gibi tıpkı. Bazı düşünceler belirdi kafamda, ama bunları sana söylemem kolay değil. Bak, dostum Govinda, kafamda beliren düşüncelerden biri şöyleydi: Bilgelik bir başkasına anlatılmaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa.'
'Şaka mı ediyorsun?' diye sordu Govinda.
'Şaka etmiyorum. Keşfettiğim bir şeyi söylüyorum sana. Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez."

"... tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı, tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı kendi içinde taşır. Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez, haydutların ve zar atıp kumar oynayanların içinde bekleyen bir Buddha, Brahmanların içinde bekleyen bir haydut vardır."

"Ama yeter daha fazla konuşmayayım. Sözcükler gizli saklı anlamı zedeliyor, dile getirilen her şey o an değişiyor biraz, biraz çirkin, biraz aptalca niteliğe bürünüyor- evet, bu da çok iyi bir şey bu da çok hoşuma gidiyor, bir insanın hazinesini ve bilgeliğini oluşturan şeyin bir başkasının kulağına her zaman aptalca gelmesine de hiç diyeceğim yok."




|| haydi godot'yu bekliyoruz ||



"-Şair olmalıymışsın sen.
-Şairdim zaten. ( Yırtık pırtık giysilerini göstererek.)
 Belli olmuyor mu?
(Sessizlik) "

"-Bazen o son anın geldiğini hissederim, Her şeye rağmen. O zaman iyice tuhaflaşırım. Nasıl diyeyim? Hem ferahlarım hem de... korkuya kapılırım. KOR-KUYA!  Komik! Yapacak bir şey yok."

"İşte tipik bir insan- ayağının kusurundan ötürü ayakkabısını suçlayan!"

"-İnsan gülmeye cesaret bile edemiyor artık
-Ürkütücü bir mahrumiyet bu."

"-Hiç terk ettim mi?
-Gitmeme izin verdin."

6 Mar 2014

|| nebraska || bir film izledim..

Belkide son bir isteği olarak düşündü Dawey, babası Woody'nin bir dergiden "bir milyon dolar kazandınız" diye gelen mektubu Nebraska'daki bayisine götürmeyi istemesini. Kazanmadığını biliyordu ama gitmeleri gerekiyordu. 
Uzun, upuzun süzülerek giden yollarda yolculuk başladı. Son günlerde izlediğim yolda geçen filmler heyecanlandırıyor beni. Belki de içindeki arabayla yapılan yolculukları özleyişimden. Arabanın yanından geçen bir tırdan korkmalarımı bile özledim. insan korkmayı özler mi? özlüyormuş demek.
 İstanbul'a ilk gittiğimde denizi gördüğüm an geldi filmde yollar uzarken. Hatta benim gibi ilk kez gidenler Sapanca Gölü'nü deniz sanmışlardı ama biliyordum deniz, o değildi.


filmdeki eğlenceli sahnelerden birisi Woody ve kardeşlerinin bir arada olduğu bu sahne.